Kaçın.. Barbar Türkler Geliyor-Ali Hüseyin TATLI
Toplumumuzda yaygın kanaate göre,
Türkler 18 ve 19.yüzyıla kadar at sırtında oradan oraya göç eden bir
millet olagelmiş. Batı kaynaklı bu görüşe göre Türkler; elinde kılıç,
gittikleri yerleri yağmalayan, bilim ve edebiyattan yoksun barbar bir
millet olarak tarif edilir. Bu durum, maalesef toplumumuzda da yaygın
bir kanaat olarak kabul görmektedir. Hele de akademik çevrede sözüm ona
kendini âlim zannedenler tarafından araştırılmadan doğruymuş gibi
kabul görmekte ve gelecek nesille aktarılmaktadır. Özellikle emperyal
destekli, gerek görsel gerekse yazılı medyada bu konu çokça
işlenmektedir. Hâlbuki tarihi araştırmalarda ortaya konan bulgu ve belgeler “GÖÇEBE TÜRK “ teorisini çürütmektedir.
Ne yapmışlardır?
Türklerin en eski uygarlıklardan biri olduğu ve Orta Asya’da yaşadıkları, büyük devletler kurduğu bilinmektedir. Yaşadıkları coğrafyanın ikliminin sert oluşu nedeniyle yarı göçebe veya göçebe yaşamı benimsemişlerdir. Fakat bu göçebelik üretken bir toplum olmaktan alıkoyamamıştır. Çeşitli hayvanlar evcilleştirmiş ve bu hayvanların; etinden, sütünden, derisinden ve gücünden yararlanmışlardır. At arabaları yaparak daha hızlı ve kolay bir göç gerçekleştirmişler, savaş araç ve gereçleriyle düşmanlarına karşı üstünlük sağlamışlar, daha geniş bir coğrafyaya hâkim olup büyük devletler kurmayı başarmışlardır. Yine az da olsa tarımla uğraşmışlardır. M.Ö 3000-2000 yıllarına ait tahıl ambarları, su kanalları bu bilgiyi doğrulamaktadır. Ticaret yollarına hâkim olmuşlar, komşu devletlerle ticaret yapmışlardır. Örneğin kaynaklarından anlaşıldığına göre, Çinlilerle önemli ticari ilişkiler geliştirmişlerdir. Yerleşik hayata geçişler görülmekle birlikte zamanla meydana gelen iklim değişiklikleri kalıcı olmayı engellemiştir. Gerek hızlı nüfus artışı gerekse hastalıklar nedeniyle başka coğrafyalara göç etmek zorunda kalmışlardır. Gittikleri coğrafyaya hızla uyum sağlamış, sahip olduğu ilim ve teknolojiyle diğer toplulukları etkilemişlerdir. Buralarda büyük devletler kurup önemli kentler inşa etmişler ve bilime önemli katkılar sunmuşlardır.
Bilimin merkezi bir coğrafya
Bugün, modern bilimin temellerini kendilerine mal eden Avrupa; ortaçağ karanlığını yaşarken, Türk dünyası yetiştirdiği insanlarla bilimin merkezi oldular. Avrupa'da insanlar sırf düşüncelerinden dolayı yakılırken, Asya bilim adamlarının sığınağı olmuştur. Türk devletleri tarafından bilim adamlarına, çalışmalarını gerçekleştirecek özgür ortamlar sağlamış; burslarla desteklenmiştir. Yine birçok bilimin temelleri atılmıştır. Farabi, İbni Sina, Piri Reis, Hezerfan Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi ve daha nice bilim adamı bu coğrafyada yetişmiştir.
Ne yapmışlardır?
Türklerin en eski uygarlıklardan biri olduğu ve Orta Asya’da yaşadıkları, büyük devletler kurduğu bilinmektedir. Yaşadıkları coğrafyanın ikliminin sert oluşu nedeniyle yarı göçebe veya göçebe yaşamı benimsemişlerdir. Fakat bu göçebelik üretken bir toplum olmaktan alıkoyamamıştır. Çeşitli hayvanlar evcilleştirmiş ve bu hayvanların; etinden, sütünden, derisinden ve gücünden yararlanmışlardır. At arabaları yaparak daha hızlı ve kolay bir göç gerçekleştirmişler, savaş araç ve gereçleriyle düşmanlarına karşı üstünlük sağlamışlar, daha geniş bir coğrafyaya hâkim olup büyük devletler kurmayı başarmışlardır. Yine az da olsa tarımla uğraşmışlardır. M.Ö 3000-2000 yıllarına ait tahıl ambarları, su kanalları bu bilgiyi doğrulamaktadır. Ticaret yollarına hâkim olmuşlar, komşu devletlerle ticaret yapmışlardır. Örneğin kaynaklarından anlaşıldığına göre, Çinlilerle önemli ticari ilişkiler geliştirmişlerdir. Yerleşik hayata geçişler görülmekle birlikte zamanla meydana gelen iklim değişiklikleri kalıcı olmayı engellemiştir. Gerek hızlı nüfus artışı gerekse hastalıklar nedeniyle başka coğrafyalara göç etmek zorunda kalmışlardır. Gittikleri coğrafyaya hızla uyum sağlamış, sahip olduğu ilim ve teknolojiyle diğer toplulukları etkilemişlerdir. Buralarda büyük devletler kurup önemli kentler inşa etmişler ve bilime önemli katkılar sunmuşlardır.
Bilimin merkezi bir coğrafya
Bugün, modern bilimin temellerini kendilerine mal eden Avrupa; ortaçağ karanlığını yaşarken, Türk dünyası yetiştirdiği insanlarla bilimin merkezi oldular. Avrupa'da insanlar sırf düşüncelerinden dolayı yakılırken, Asya bilim adamlarının sığınağı olmuştur. Türk devletleri tarafından bilim adamlarına, çalışmalarını gerçekleştirecek özgür ortamlar sağlamış; burslarla desteklenmiştir. Yine birçok bilimin temelleri atılmıştır. Farabi, İbni Sina, Piri Reis, Hezerfan Ahmet Çelebi, Lagari Hasan Çelebi ve daha nice bilim adamı bu coğrafyada yetişmiştir.
Teknoloji, bilimden yararlanarak önemli
gelişimler sağlamıştır. Ağır topların imalatından tutun da bunların
karadan taşınması için su ve rüzgârdan yararlanılarak yapılan araçlara,
Sina köprüleri, İstanbul suyolları, camilere kadar birçok önemli yapı
meydana koymuşlardır. Birçok alanda Avrupa`yı kıskandıracak önemli
başarılara imza atılımıştır. Örneğin 15. yy” da İngiltere kraliçesi
Elizabet´in yün eğirme ve boyamasını öğrenmek için İstanbul´a ajan
gönderdiği bilmekteyiz.
'Göçebe Türkler' teorisi emperyal yalan
Elbette Türkler göçebe bir toplum olsaydı bu büyük başarıları ortaya koyamaz, büyük imparatorluklar kurup birçok toplumu yüzlerce yıl himaye edemezdi. Sadece tımar sistemine bakılırsa “göçebe Türkler” teorisinin emperyal bir yalan olduğu görülecektir. Avrupalıların bu yalanının yine Avrupalıların ağzından çürütmek gerekirse Polonyalı bir rahip-gezgin olan Somon’un (1608-1619) anılarında Anadolu hakkında şu bilgiler verilmektedir:
'Göçebe Türkler' teorisi emperyal yalan
Elbette Türkler göçebe bir toplum olsaydı bu büyük başarıları ortaya koyamaz, büyük imparatorluklar kurup birçok toplumu yüzlerce yıl himaye edemezdi. Sadece tımar sistemine bakılırsa “göçebe Türkler” teorisinin emperyal bir yalan olduğu görülecektir. Avrupalıların bu yalanının yine Avrupalıların ağzından çürütmek gerekirse Polonyalı bir rahip-gezgin olan Somon’un (1608-1619) anılarında Anadolu hakkında şu bilgiler verilmektedir:
"İstanbul’un nüfusu yaklaşık bir milyon
olarak tahmin ediliyor. O dönemde Paris’in nüfusu iki yüz bin
Londra’nın ki 500 bindir. Edirne için 200 bin, Sivas 151 bin, kayseri
95 bin nüfusu vardır.* Yine o zamanın büyük sanayi şehirlerinden olan
Manchester’ın nüfusu 20 bin civarındadır."
Kısaca meseleye hangi açıdan bakılırsa
bakılsın “Barbar Türkler” teorisi çürümektedir. 16 ve 17. yüzyıllarına
kadar Türkler bilim, teknoloji, sanat ve ticari alanlarında Avrupa’nın
çok ilerisinde olmuştur. Tarihe hep yön vermiş bir millet olmamıza
rağmen bu gün gelinen noktada geri bırakılmışlığımızın nedenini anlamak
için Avrupa’nın sömürgecilik ve emperyalizm tarihlerine bakmak
yeterlidir.
Tarihsizleştirme ve itibarsızlaştırma
Emperyalist Batı, gayelerine ulaşmak için hep aynı taktiği uygulamalarına rağmen maalesef sonuç değişmiyor. Hep başarılı olmalarının nedeni tarihi şuuru elimizden alıp bizleri köksüzleştirmelerindeki başarılarıdır. Yani önce tarihsizleştiriyorlar sonra itibarsızlaştırıp “aşağılık toplum kompleksi “ yaratıyorlar ve nihayetinde toplumsal cinnet geçirip geçmişimize sövmeye başlıyor ve büyük abiyi ( ABD ve Avrupa) taklit ediyoruz. Maalesef hükümetlerimiz bilerek veya bilmeyerek emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ediyorlar. Cumhuriyet devrimleriyle hızla uyanmaya ve tarihi şuuru yeniden edinmeye başlayan milletimiz, gerek içerdeki işbirlikçiler gerekse emperyalist güçler tarafından yeniden köksüzleştirilmeye çalışılıyor. Elbette Türk milleti buna direnecektir. Tarihi okudukça, kendi gücümüzü edineceğiz.
Tarihsizleştirme ve itibarsızlaştırma
Emperyalist Batı, gayelerine ulaşmak için hep aynı taktiği uygulamalarına rağmen maalesef sonuç değişmiyor. Hep başarılı olmalarının nedeni tarihi şuuru elimizden alıp bizleri köksüzleştirmelerindeki başarılarıdır. Yani önce tarihsizleştiriyorlar sonra itibarsızlaştırıp “aşağılık toplum kompleksi “ yaratıyorlar ve nihayetinde toplumsal cinnet geçirip geçmişimize sövmeye başlıyor ve büyük abiyi ( ABD ve Avrupa) taklit ediyoruz. Maalesef hükümetlerimiz bilerek veya bilmeyerek emperyalistlerin çıkarlarına hizmet ediyorlar. Cumhuriyet devrimleriyle hızla uyanmaya ve tarihi şuuru yeniden edinmeye başlayan milletimiz, gerek içerdeki işbirlikçiler gerekse emperyalist güçler tarafından yeniden köksüzleştirilmeye çalışılıyor. Elbette Türk milleti buna direnecektir. Tarihi okudukça, kendi gücümüzü edineceğiz.
Ali Hüseyin TATLI

Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.