Nasıl Bir Devlet Adamı
İzmir’in yiğit, omurgalı gazetecisi Yılmaz Özdil, 23 Ağustos
tarihli “2010 hurmalar 2012 tırmalar” başlıklı yazısında, Tayyip
Erdoğan’ın 2010 Ağustosu’nda Anayasa
Referandumu öncesi, Gaziantep mitinginde yaptığı konuşmada, kendisinin büyük vizyon sahibi olduğunu, bu nedenle
Suriye ile kardeşçe ilişkiler kurulduğunu, vizenin kalktığını, karşılıklı gidilip gelindiğini bir güzel
anlatmış, tehditlerin korkuların boş olduğunun anlaşıldığını söylediğini,
yazıvermiş.
Yazılanda ne bir eksik ne bir fazla var. Tayyip Beyin
söylediklerinin gazete sayfalarında, TV
arşivlerinde de silinmediyse aynen duruyor olması lazım. Onun için inkar etmek
mümkün değil.
Tayyip Bey bugünlerde de ABD li dostları öyle
istedikleri veya Türkiye’ye böyle bir
görev biçtikleri için Essed yönetiminin baskıcı, kıyıcı bir rejim olduğunu,
orada insan hakları ihlallerinin yoğun olarak yaşandığını, Türkiye’nin buna
sessiz kalamayacağını söylüyor.
Halbuki Erdoğan Essed yakınlaşması eski Lübnan
Başbakanlarından Refik Hariri’nin Şubat 2005’te öldürülmesinden sonra hem
Lübnan içinde hem de dışında Suriye karşıtı grupların Şam’a, suikast
planlayıcısı olduğu savıyla uluslararası
bir yaptırım uygulatma çalışması yaptıkları bir tarihte başlamıştır.
İlişkiler gelişerek ortak Bakanlar Kururlu toplantılarına,
aile ziyaretleri yapma noktasına kadar geldi.
Türkiye, Arap Baharı denen siyasal çalkantıların domino taşı
etkisi yaparak Suriye’ye gelmesi üstüne bir anda tavır değiştirerek, “Suriye’de
zulüm hüküm sürdüğünü” ve Suriye’nin Türkiye’deki terörü tetiklediğini
ima eden konuşmalar yapılmaya ve Essed Rejimi muhaliflerine her türlü destek
sağlanmaya başlandı.
Elbette bu kadar radikal bir politika değişikliği durup
dururken olamaz. Ülkeyi 500 milyar dolar
dış borcun altına sokan bir iktidarın şahsiyetli bir dış politika izlemesi de
beklenemez.
Sadece dış borç baskısı mı? Yoksa başka şahsi tehditler mi?
Kısa süre içinde böyle radikal bir
politika değişikliğine sebep olmuştur.
Bu radikal politika değişikliği ABD’nin kışkırtmasıyla
Suriye’ye bir askeri müdahale şeklini alırsa, bu Suriye’nin bölünmesine ve
Güneyimizde de Kuzey Irak benzeri
bağımsız bir Kürt bölgesi oluşmasına neden olur, bu da Türkiye için bölünmenin başlangıcı olur.
Eğer bu bölgede kurulacak bir bağımsız Kürt yapılanmasının
oluşup oluşmayacağında, Barzani ve Talabani’nin söz sahibi olabileceğini
düşünenler var ise, büyük yanılgı içindedirler.
Bu bölge’de oluşacak Kürt yapılanması İsrail’i bölgenin en
güçlü ve dolayısıyla da Ortadoğu’yu tek başına kontrol eden ülke haline getireceğinden Barzani ve
Talabani’nin isteklerinin hiçbir kıymeti har biyesi yoktur.
Onlar sadece ABD’nin emirlerini yerine getirirler.
O nedenle Türkiye’nin, Suriye’nin bölünmesini önlemek
için her türlü çabayı göstermesi
gerekir. Kişiler Türkiye için hiç önemli olmamalıdır. Önemli olan Suriye’nin toprak bütünlüğüdür.
Irak’ta da operasyon yapılırken Irak’ın toprak bütünlüğünün
korunacağı söyleniyordu, bugün orası
bölünmüş ve Kuzey’in de fiilen
bağımsız bir Kürt Devleti vardır.
Suriye’ye dışarıdan bir müdahale de aynı sonucu doğurur.
Şimdi Tayyip Bey’in cevaplaması gereken bir soru var. Hakikaten
Essed ailesi ile bir Devlet geleneği dışında laubali bir ilişki kurarken orada
hak ihlalleri olduğunu bilmiyor muydunuz? Yoksa ABD size böyle bir radikal politika
değişikliği için, dış borç yada başka konularda baskı mı uyguladı?
Eğer hakikaten kapalı rejimlerde baskı uygulandığını
bilmiyorsanız, vah bu ülkenin haline, sizin gibi Dünya’yı hiç tanımayan hiçbir
vizyonu olmayan bir Başbakanımız var demektir.
Eğer herhangi bir baskı uygulanıyorsa, çıkın bunun ne
olduğunu Türk halkına açıklayın, inanın bu halk size büyük destek verir.
Devlet adamlığı hamasi nutuk atmayı değil dış baskılara
direnebilmeyi gerektirir; aynen 1974 Kıbrıs barış harekatında Türk Hükümeti’nin
yaptığı gibi.

Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.