Afyon Faciasının Düşündürdükleri
Afyon’da bir askeri mühimmat deposunda meydana gelen patlama
Türkiye’nin gündemine oturdu.
En çok konuşulan konu patlamanın nedeninin ne olduğu
noktasında toplanıyor.
Konuştuğumuz bir kısım “emekli” askerler her ihtimalin göz
önünde tutulması gerektiğini, olayın gerisinde sabotaj da olabileceğinin
araştırılması gerektiğini dile getiriyorlar.
Bence bu facia ister bir sabotajdan, ister ihmal ve kusurdan
kaynaklansın, sonuç bir komuta zafiyetinin varlığını gözler önüne seriyor.
Asıl bunun tartışılması gerekiyor. Bu cephanelikler,
herkesin kolayca ulaşabileceği bir yer olmadığına göre velev ki “sabotaj” olsa
komuta zafiyetini ortadan mı kaldırıyor?
Bunun tek kelimeyle cevabı “hayır” olması gerekir.
Asıl tartışmamız gereken konu, bu komuta zafiyetinin
nedenleri niçin oluştuğudur.
Ordunun teknik donanımının çok daha eksik olduğu bir zamanda
ve çok daha zor şartlarda yapılan Kıbrıs Barış harekâtını çok az zayiatla
başarmış, terörü sıfır noktasına indirgeyebilmiş bir ordu nasıl bu hale
gelmiştir.
Geriye dönüp olayları incelersek, bugün gelinen noktanın tek
sorumlusu AKP iktidarıdır.
Oslo görüşmelerinde katillerin temsilcilerine Başbakan’ın
görevlendirdiği, o tarihteki Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı şimdinin MİT
müsteşarı, “sizi rahatsız eden subay, emniyetçi, kamu görevlisi varsa
isimlerini verin, gereğini yaparız” , diyebiliyorsa o orduda ne moral ne
çalışma ve mücadele azmi kalır.
“Habur açılımı” adı altında katil yamakları davul zurnayla
karşılanırken, aynı bölgede görev yapan subay, astsubay ve erin yaşayabileceği
ruhi çöküntüyü hiç düşündük mü?
Hele bu kepazeliğe açılım diyen, kendini aydın diye
niteleyenlere ve bunlarla görüşmeyi içine sindirebilenlere toplumdan hiçbir
tepki gelmiyorsa ordunun moral motivasyonun ne hale geleceğini görmek için alim
olmaya gerek yoktur.
Terörist cenazesi geçerken, görevi o bayrağı asılı olduğu
yerde, canı pahasına da olsa tutmak olan “Memedime” indirtebilen bir zihniyete
sessiz kalabiliyorsak söylenecek fazla bir şey kalmamıştır.
Ordu, ABD’nin istediği gibi dizayn edilsin diye, bu ülkenin
pırıl pırıl, ülke menfaatlerini ABD’nin çıkarlarının önünde tutan çocukları,
düzmece iddianamelerle hapishanelerde tıkılıyorsa evvela bunu irdelemek
gerekir.
Eğer bu ülkede, yıllarca evvel üç teröristi çatışmada
öldürmüş olan birliğin komutanını, yıllar sonra yazdığı mektubun altına açık
kimliğini yazmaktan ve imzasını atmaktan çekinen ahlak yoksunu bir kişinin
imzasız mektubuyla yargılamaya başlayıp, tutukluya biliyorsanız, görev yapan
insanların ruh halini iyi düşünmeniz gerekir.
Büyük bir facia üstüne olay yerine 36 saat sonra giden
Genelkurmay Başkanı sanki olağan bir denetlemeye gitmiş gibi Vali ziyaretinde
bulunmayı düşünebilmiştir.
Ama maalesef ordu o kadar yıldırılmış, psikolojik baskı
altına alınmış ki, ister bu patlamada olsun, ister dağdaki çatışmada yaralanıp
evine giden gaziyi tarifeli otobüslerin insafına bırakabilmektedir.
Eğer siz terörün kol gezdiği bölgede, askerin teröriste karşı yapacağı bir hareketi evvela
valiye veya kaymakama bildirmek zorunda bırakırsanız olacak budur.
Bütün bunları tartışmıyoruz, kaza mı? Sabotaj mı? Bunu
tartışıyoruz.
Tartışmamız gereken konular bunlar. Ama maalesef biz bunları tartışmıyoruz.
Bunun nedenlerinden biri de
ülkemizde olup bitenlerin en iyi bir biçimde izlenmesi,
değerlendirilmesi gereken bir dönemde, Türkiye’de kamuoyunu oluşturacak, yazılı
ve görsel basın, ya başlarındaki yöneticilerin yetersizliği ya da 10 yıllık AKP
iktidarından duyulan korku dolayısıyla bu işlevini yeterince yerine
getirememektedir.
Hiç şüphe yok ki basının bu
durumu, kamuoyunun doğru bilgilenmesini önlediği gibi, ister iktidar,
ister muhalefet partisi yöneticileri olsunlar, bu kadroların yaptıkları
uygulamaları değerlendirmelerine, sağlıklı tepki ölçmelerine engel olmaktadır.

Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.