Afyon’un Gelincikleri
Çarşamba günü
gecesi Afyon’daki askeri birlikte cephaneliğin patladığı haberini duyunca
yüreğim burkuldu, boğazım düğümlendi. Haberin ardından bir de yangın
görüntülerini ekranda görünce donakaldım, oturduğum koltuğa adeta çivilendim,
kalkamaz oldum yerimden.
Yangın
görüntülerine bakarak “Eyvah!” diye çığlık attım, kendi kendime “Buradan kimse
kurtulamaz!” dedim. İçim yandı, yandı, mahvoldum. Gözyaşları süzüldü
yanaklarımdan. Gün geçmiyor ki bir şehit vermeyelim. Gencecik fidanları yok
yere kurban vermekteyiz. Afyon’daki yetkisiz yetkililer, yaralıların sayısını
veriyorlar, ölen askerimiz yok, diyorlar. Ne zamana kadar saklayacaksınız
gerçeği? Hem neden saklanır gerçek? Gerçeği saklayarak ölümün acısını
unutturacağınızı mı sanıyorsunuz?
Gece uykulu,
üzgünmüş gibi görünen sesiyle Afyonlu Orman Bakanı bağlanıyor televizyonlara.
“İtfaiye ekiplerine olay yerine gitmesini söyledim.” Diyor. Ne acayip bir söz…
Yani, siz söylemezseniz gitmeyecekler öyle mi? Devlet kurumları siz söylemeden
iş yapmayacaklar, sizin buyruğunuz gerek. Vah, memleketim vah! Ne hale düşmüşüz
de haberimiz yok! Bir şey söyleyecek ya hazret, işiyle ne kadar ilgili olduğunu
anlatacak ya… İşte, böyle devleti kendinden ibaret sanan bilinçaltını açığa
vuracak, herkes de onun ne kadar büyük adam olduğunu anlayacak. Hele “sabah
olunca yangın uçakları olay yerine intikal edecekler.” Sözü var ya, akıllara
ziyan. Sabahleyin yangın uçağı, oraya gitse ne olur? Yangını görmüyor,
patlamaları işitmiyor musunuz? Sabaha bir şey kalır mı? Milleti kendiniz gibi
mi sanıyorsunuz? Saftır, anlamazlar öyle mi? Gözleri kör, kulakları sağır mı
onların? Yaşamlarında ilk kez mi bir yangını, patlamayı görüyorlar?
Sabahleyin
basına açıklamayı Orman Bakanı yapıyor. Her sözcüğü facia olan bir konuşma.
Konuşma da ne yürek var, ne bilinç… Yirmi beş gencimiz şehit olmuş. Yirmi beş
yaşam bitmiş, hayalleriyle gitmiş bu dünyadan. Şehitlerimizin kanı Afyon’un
çorak topraklarında gelinciğe dönmüş. Yirmi beş ocağa ateş düşmüş, hem de
yıllar geçse de sönmeyecek bir ateş. Hep yanacak o ocaklarda, hep yakacak o
ocakları.
Afyon’daki patlama kaza denilerek
geçiştirilemez. Gerçeğe ulaşılsın ki bir daha yaşanmasın benzer olaylar.
Son zamanlarda
nedense “kazalar” arttı TSK’da. Terör karşısında da çok kayıp vermekteyiz.
Neden mi? Kışlaya siyaseti soktu AKP. Komutanların neredeyse yarısı tutuklu.
Tutuklanmayanların tepesinde ise Demokles’in kılıcı sallanmakta. Orduyu ayakta
tutan disiplini ve kendine özgü kuralları. Emir komuta zincirinin sakatlanması
ortada ordu mordu bırakmaz. İtibarı yitmiş bir komutan otoritesini kaybeder.
AKP yıllardır subayların itibarını yok etmek için elinden geleni yapmakta. Gün
geçmiyor ki televizyonlardan, gazetelerden orduya saldırılmasın. Böylesi bir
ortamda TSK içi işlerlik nasıl sağlanabilir? Dünyanın hangi ülkesinin ordusu
böylesi bir saldırıya uğruyor?
Orduya bir
yandan PKK, bir yandan da AKP vurmakta. Vurmayanlar da vuranları
alkışlamaktalar. Bu gafletten kurtulmalı.
Afyon’da toprağa
düşen şehitlerimizin ölümünde herkesin sorumluluğu var. Başta devlet çarkını
işlemez duruma getiren iktidar suçlu. TSK karşıtlığı modasına uyan muhalefet
sorumlu. Üç kuruş daha fazla kazanmak için iktidar yalakalığında sınır
tanımayan basının köşelemecileri ellerinizdeki kana dikkat edin. Kışkırtıcılık
yapmayı demokratlık sanan aydın geçinen kimi zavallılar, devlet kurumlarının
çöküşü toplumu nasıl acılara gark ettiğini görmüyor musunuz?
Afyon’da yirmi beş
can kanlarıyla bozkırda gelinciğe dönüşmekteler. Afyon Ovasında Türk
süvarilerinin çınlayan nal sesleri, topçu güllelerinin sarsıntısı, süngü takan
piyadelerin “Allah! Allah!” nidaları
şahadetin kutsallığında bin bir çiçeğe dönüşecek. Onların ruhları, “Ordular!
İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” haykırışıyla can bulup oradan seslenecekler
bize: “Ey ulusum! Bu gaflet uykusu ne kadar sürecek?”
Adil Hacıömeroğlu
7 Eylül 2012

Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.