Medya Fahişeleri
.jpg)
Gazeteler ve televizyonların köşelerinde görevli
“u-azmanlar”(!) ve sunucular kendilerine verilen görevi başarıyla yerine
getirmektedirler!..
En bilmedikleri konularda bile geyik yaparak, konuyu
sulandırarak, dağıtarak, bağırarak, keserek, karıştırarak maçoluklarını da,
görgüsüzlüklerini ve edepsizliklerini de pervasızca gösteriyorlar!..
Medyayı tepeden tırnağa işgal altına alan bu anlayışa göre;
bütün sorunların yaratıcısı Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş felsefesidir. Şu
anda bu felsefeyi savunan herkes- özellikle muhalefet- sorunların çözümüne
engel olmaktadır!.. İşte bu yüzden iktidarın karşısında olan kim varsa
suçludur, sorumludur… Çözüm için AKP nin her yaptığına onay vermedikleri için
büyük yanlış yapmaktadırlar!..
Yanlış yazmıyorum.
AKP nin taşları bağlayıp halkın üstüne saldığı yaratıklar
asla sahiplerine ihanet etmiyorlar. Kazandıkları ün, makam ve ücretlerin
hakkını tam veriyorlar!..
Dahası; “sen başbakanı 9 yıldır tanımadın mı? Öyleyse neden
yemin etmiyorsun? “ diyerek bir demokrasi mücadelesini değil, başbakanın
huyunu, demokrasi için daha önemli gördüklerini bağıra bağıra
seslendirebiliyorlar!..
Demokrasi bunların yanından bile geçmez…
AKP yi öve öve bitiremeyenler aşağıdaki durum karşısında da
iktidar dışında herkesi suçlu göstermekten çekinmezler:
AKP nin 9 yıllık iktidarında; bütün uygulamaları
demokrasinin özüne aykırıdır.
Parti grubunda demokrasi yok. Milletvekili seçiminde
yok…Parlamentoda yok!.. Tek adam ne derse odur. Herkes kuyruğa girer ve oyunu
onun istediği gibi kullanır!..
Uygulamalarda anayasa, yasa, tüzük, yönetmelik gibi.
ayrıntılarla uğraşılmaz. Gerekirse anayasa dahil bütün kurallar yapılan icraata
uygun hale getirilir..
Bütün yasalar AKP nin tek başına aldığı kararla ve
dayatmayla çıkarılır. Hiç bir değişiklik önerisi kabul edilmez…
Türkiye’nin en yaşamsal sorunlarında bile muhalefetin hiçbir
önerisi dikkate alınmaz.
Kamu kadroları yandaşlarla doldurulur.
Bütün ihaleler gizli pazarlıklarla yürütülür.
Bütün medya, tehdit ve şantajla AKP nin yayın organı
halindedir.
Bütün sınavlarda torpil, haksızlık veya yöntemsizlik
yapılır.
Bütün dış politika gizlilik içinde ve özel pazarlıklarla
sürdürülür.
AKP nin iki dönemlik iktidarında ABD nin bütün istekleri
yerine getirilmiştir.
Dış politikada “Sıfır sorun” denilmiş, ama sorunlar
katlanmıştır.
Eğitim, niteliksiz insan gücü üreten bir fabrikaya
dönüştürülmüştür. Milli eğitim, dini eğitim yapılarak tarikat ve cemaatlere
teslim edilmiştir.
Ulusal çıkarlar,- adı bile eleştirilerek- yok edilmiş;
yandaşların, cemaatlerin, şirketlerin, işbirlikçilerin, yabancı sermayenin
çıkarları ikame edilmiştir.
Yaratılan yandaş sermaye iyice semirerek soyguna devam
ederken halk yoksullaşmıştır. Gelir uçurumu çok büyümüştür. Halk; çocuk parası,
yeşil kart, iaşe vb.. sadakalarla
dilenci durumuna düşürülerek iktidarı desteklemeye mecbur edilmiştir. Devlet
kasasından yapılan bu yardımları AKP nin yaptığı, oy vermezlerse kesileceği
şantajı yapılarak seçim kazanılmıştır.
Üniversiteler bilim yuvaları olmaktan iyice çıkmış,
profesörler birer dikte görevlisi memurlar durumuna düşürülmüştür. Dört yıldır
üniversiteler hiçbir konuda düşünce açıklamamıştır. Korkmuş ve sinmişlerdir.
AKP nin ve cemaatin görevlileri bilim dünyasının yerine atıp
savurmaktadırlar! Bilgi ve birikimleri
olmasa da olur. Türkiye Cumhuriyeti’nin elde kalan değerlerini de yok etmek
için, bütün kanallar kendilerine sunulmuştur!..
Anayasa mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay; AKP nin yüksek
yargı organları olarak partizanlık yapmaktadır. Yargıçlar yukarıdan gelen
emirlere toplu olarak uymakta;
hakkı-hukuku ve adaleti kollamak yerine AKP nin emirlerini yerine
getirmektedirler.
Özel yetkili mahkemeler, AKP nin peşin infaz mahkemeleri
olmuşlardır.
Özel yaşamın güvenliği, haberleşme güvenliği ortadan
kaldırılmıştır.
Nerdeyse kuruyan PKK terörü ve Kürt ayrılıkçılığı AKP nin
beslemesiyle kentlerde isyana kadar varan boyutlara ulaşmıştır.
En masum, en demokratik gösteriler biber gazı ve copla
bastırılırken; öte yanda bütün yasaları çiğneyen, iş yerlerini kapattıran, devletin
açıkça tehdit edildiği, polise saldırılan gösteriler sadece izlenmektedir.
Böylece PKK nın her gün bir isyan provası yapmasına göz
yumulmaktadır…
Türk ordusuna karşı, BOP çerçevesinde ağır, sinsi ve kalleş
büyük bir oyun oynanmaktadır. En yetkin subaylar tavuğun mısır yediği gibi
ayıklanmakta, yıpratılmakta, komuta kadrosu etkisizleştirilmekte, görev
anlayışı çürütülmekte ve halk arasındaki güveni sarsılmaktadır. Bilerek ve
isteyerek Türk ordusunun gücü zayıflatılmakta, ülke savunması tehlikeye atılmaktadır…
AKP, hiçbir alanda tutarlı bir siyaset izlememiştir.
Yasalarsa ve anayasada ısrar ve inatla yaptığı
değişikliklerden kısa süre sonra vazgeçmiş, yasaları kevgire döndürmüştür..
Daha 8 Haziran 2011 de çıkardığı KHK ye dayanarak kurduğu bakanlığı bir ay
geçmeden yeniden ikiye bölmek gibi bir hüner göstermiş, – hemen her uygulamada
olduğu gibi- yine beceriksizliğini
fütursuzca sergilemiştir(!..)
“Alçak, şerefsiz” diye küfredilenler, başbakanın tam 34
yerde gerine gerine “ben BOP’un eş başkanıyım, Bize bu görevi verdiler !..”
dediğini kanıtladılar. Gerçeği halkın gözüne soktular. Bu kadar övünerek
anlatılan bir görevi bile inkâr edip, anımsatanları alçaklıkla suçlayan
“zihniyyet”i sorgulamak demokrasi görevi değil midir?..
Bir başka ülkede olsa ekranlardan o ülkeleri tefe koyan
yandaş-liboş çetesi Türkiye’deki tepetaklak gidişe övgüler düzüyorlar. Örneğin;
Suriye’yi eleştiriyorlar, akıl veriyorlar… Oysa Türkiye’deki olaylar Suriye
olaylarından çok daha büyüktür…
Şimdi soruyorum:
Dışarıdan “görev” alan başbakana ve hükümete toz kondurmayan
bu medyanın, alçak olduğunu söylemek bir yurtseverlik, bir insanlık görevi
değil midir?..
Hani milli irade her şeyin üstündeydi?..
Milli irade, her şeyin üstünde; ama ABD nin altında mıdır?..
New York Times’ın editörü John Swinton, gazetecilere yaptığı
bir konuşmada tam da bizim iktidar papağanlarını anlatmış:
Hiç biriniz düşündüklerinizi olduğu gibi yazmaya cesaret
edemezsiniz… Düşüncelerini açıkça yazacak kadar salak olan herhangi biri,
sokaklarda başka iş arıyor olacaktır… Gazetecilerin işi; gerçeği yok etmek,
düpedüz yalan söylemek, saptırmak, kötülemek, servet sahiplerine dalkavukluk
etmek, kendi gündelik ekmeği uğruna yurdunu ve soyunu satmaktır. Bunu siz de
biliyorsunuz ben de..
Öyleyse şimdi burada, ’bağımsız özgür basının’ şerefine
kadeh kaldırmak saçmalığı da nereden çıktı? Bizler sahnenin arkasındaki zengin
adamların oyuncakları, kullarıyız. Bizler ipleri çekilince zıplayan oyuncak
kuklalarız. Yeteneğimiz, imkânlarımız ve hayatımız hepsi başkasının malı…
Bizler entelektüel fahişeleriz!..”
Bu bir itiraftır.
Swinton, Türkiye’de yaşasa eminim ki çok daha ağır
konuşurdu…
Türkiye’de bol miktarda olan bu tiplere medya fahişeleri
desek yanlış olmaz..
Medya fahişeleri…
Ülkemizdeki bütün sorunlarından birinci derecede sorumlu
olan, bütün kararları alabilecek, istediği her yasayı çıkarabilecek gücü olan,
bütün yetkileri elinde toplayan hükümet ve iktidar partisine uşaklık edenlere
bu ad gerçekten çok yakışıyor…
Her gün yüzümüze baka baka iktidarın kapatması olduklarını
yineliyorlar!.
Oyun, Swinton’un dediği gibi sahne arkasında değil…
Sahnenin önünde oynanıyor.
Arsızca ve hiç utanmadan…
altanarisoy@gmail.com
Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.