*Nazik Olmak
Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’üne göre, Farsça bir
sıfat olan “nazik”sözcüğünü dilimizde beş ayrı anlamda kullanıyoruz:
“1 )başkalarına karşı incelikli, saygılı davranan (kimse). 2 )ince yapılı.
3 )dikkat ve özen gösterilmezse kırılabilen, bozulabilen. 4) gerekli
önlemler alınmazsa, özen gösterilmezse kötüleşebilen. 5) özen gerektiren, özen
isteyen.”
Ben bugün, “başkalarına karşı incelikli, saygılı davranmak”
konusunu irdelemek istiyorum.
*
Bir tarihte, tüketici mahkemesi olarak görev yapan bir
mahkemede, satın aldığım bir hizmetin kötü çıkması nedeniyle dava açmıştım.
Kılık kıyafetime özen göstererek gittiğim adliyede, ilgili
yargıcın odasının kapısını tıklatıp içeri girdim. Bir masanın kenarında,
ayakta, arkası kapıya dönük, genç bir insan duruyordu. Başını yarım çevirerek
şöyle bir bana baktı. Dilekçemi ona uzattım. Bir eliyletuttuğu dilekçeme,
önemsiz bir nesneye bakar gibi göz gezdirdikten sonra bana: “Hami sen misin?”
dedi.
Küçük oğlumdan daha küçük yaşta olduğu belli olan genç
adamın bana böyle,küçümseyerek adımla ve “sen” sözcüğüyle hitap etmesi
karşısında kısa bir şaşkınlık yaşayarak: “Dilekçede imzası olan Hami Karslı
benim” diye söylendim. Daha sonra sertçe, gözlerinin içine bakarak: “Siz hâkim
misiniz?” dedim.
Davranışım karşısında şaşırma sırası ona gelmişti. Sustu,
bana baktı, sonra masasına oturup, dilekçemi iki eliyle tutup tekrar okudu.
Sanırım, ses tonumdan, davranışımdan sinirlendiğimi ve bir
söz kavgasına hazır olduğumu anlamıştı.
Okulunu yeni bitirdiği, mesleğinde yeni olduğu her halinden
belliydi.
Dilekçenin kenarına, not yazıp imzalayarak ilgili yere
yönlendirdi.
Bu genç yargıcın, babası yaşında bir insana karşı gösterdiği
incelikten yoksun, saygısızca tavrı hiç unutmadım.
*
Yine bir tarihte, bir baş dönmesi rahatsızlığı ile hastaneye
gitmiştim.
İlgili doktorun kapısında bekleyen diğer hastalar benim
ayakta zor durduğumu görünce, koluma girmişler ve orada bir sandalyeye
oturtmuşlardı.
Sıra bana gelince doktorun odasına girdim. Kapının hemen
yanındaki masada bir hemşire vardı. Doktorun masası ona dönüktü. Doktor masanın
üzerindeki bilgisayarla uğraşıyordu. Çok genç birisiydi. Birkaç dakika öylece
doktorun bana bakmasını bekledim. Neden sonra doktor başını kaldırıp, soğuk ve bıkkın
bir ses tonuyla “Evet, neyin var?” dedi.
Hastalığımı anlatırken o yine bilgisayara bakıyordu. Ben,
hastalığımın öyküsünü önceden kısa notlar halinde, yazılı hale getirmiştim.
Onlara bakarak anlatıyor ve başım döndüğü için beni bir yere oturtmasını bekliyordum.
Oturtmadı. Hatta muayene bile etmedi. Hemşireye iki ilaç
ismi yazdırdı, sonra bu ilaçları kullanmamı söyledi.
Hemşire benden sonraki hastayı odaya aldı. Ben sendeleyerek
odadan çıktım.
Fiziksel rahatsızlığıma, doktorun duyarsızlığı nedeniyle bir
de ruhsal sıkıntı eklenmişti.
*
Genç bir yargıcın, kendisine bir dilekçe sunan babası,
dedesi yaşındaki bir kişiye sadece adıyla seslenmesi, genç bir doktorun baş
dönmesi şikâyetiyle kendisine gelen bir hastayı –muayene etmeyi bir yana
bırakın- yüzüne bile bakmadan, ayakta bekleterek ve sadece iki ilaç vererek
savması nasıl açıklanır?
Meslekleriyle ilgili yetersizlik mi?
Hayır. Benim böyle bir sav ileri sürmem haddimi aşmak olur.
Ben, sadece bu genç yargıcın ve genç doktorun “nezaket”
sözcüğünün anlamını ve önemini yeterince öğrenemediklerini, kavrayamadıklarını
düşünüyorum.
Sosyal ilişkilerde kişiliğimizi ortaya koyan basit ama en
önemli şey, tutum ve davranışlarımızı düzenleyen nezaket kurallarıdır.
Çünkü kişilik, “insana yakışacak tutum ve davranış” diye de
tanımlanır.
Bu ise, sadece “öğrenim” le değil, sosyal çevre, genital
kalıntılar ve hatta belli bir yaşa kadar olan beslenmeyle ilgili bir durumdur.
Galiba daha önce bir yazımda yine anlatmıştım:
“Bir üniversitede sınıf, öğrencilerin gürültü patırtısıyla
sallanırken sert görünümlü profesörkapıda beliriyor. Sınıfa bir bakış atıp
kürsüye geçiyor.
Tebeşirle tahtaya kocaman bir (1) rakamı çiziyor.
‘Bakın’ diyor. ‘Bu, kişiliktir. Hayatta sahip olabileceğiniz
en değerli şey…’
Sonra (1)’ in yanına bir (0) koyuyor:
‘Bu, başarıdır. Başarılı bir kişilik (1)’i (10) yapar’.
Bir (0) daha…
‘Bu, tecrübedir. (10) iken (100) olursunuz’.
Sıfırlar böyle uzayıp gidiyor:
Yetenek… disiplin… sevgi…
Eklenen her yeni (0)’ ın kişiliği 10 kat zenginleştirdiğini
anlatıyor profesör… Sonra elinesilgiyi alıp en baştaki (1)’i siliyor. Geriye
bir sürü sıfır kalıyor. Ve Hoca yorumu patlatıyor:
‘Kişiliğiniz yoksa, öbürleri hiçtir’.
Sınıf, mesajı alıp sessizliğe gömülüyor.”
Hangi okulu bitirirseniz bitirin, hangi makama gelirseniz
gelin, yargıç, doktor hatta başbakan bile olsanız, eğer kişiliğinizde bir
bozukluk varsa, insana yakışacak tutum ve davranışları sergileyemiyorsanız on para
etmezsiniz!
*Hami Karslı
Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.