Bir Doğasever: FARUK SÜKAN
Bu Faruk Sükan’ı, sakın bir zamanların İç İşleri Bakanı Dr.
Faruk Sükan’la karıştırmayın.
Çünkü, bir eğitim kahramanı olan Faruk Sükan’la, 1960’lı
yılların “zehir hafiye” lakaplı politikacısı Faruk Sükan, dünya görüşleri
açısından ‘ak’ la ‘kara’ kadar birbirlerinin zıddı olan iki kişidir.
Benim sizlere anlatacağım Faruk Sükan, 1927 yılında,
Tokat’ın Malkayası Bağları’nda, yoksul bir göçmen ailesinin beş çocuğunun en
küçüğü olarak doğan, yaşamı boyunca ilkelerinden hiç ödün vermeyen bir eğitim
emekçisi olan Faruk Sükan!
Kendisini tanıdığımda yıl 1958’di ve o 31 yaşındaydı.
Tokat Öğretmen Okulu son sınıftaydım.
Okulumuz, G. O. P Lisesi Pansiyonu olan binanın bir
kısmıydı. Bugünkü Öğretmenevi binasının yerindeydi. Zaten yeni açılmıştı.
Faruk Sükan gelinceye kadar beden eğitimi derslerinde top
oynar, bahçedeki akasya ağaçlarının altında veya sınıflarda arkadaşlarla
havadan sudan söyleşirdik.
Bir gün o geldi.
Ayağında kısa bir şort, altında –çamurlukları olmayan- ince
teker bir bisiklet vardı.
Saçlarının ön kısmı dökülmüştü. Lakabı hemen yayıldı:
Kel Faruk!
O ana kadar en önemli dersimiz matematik ve en çekindiğimiz
öğretmenimiz de bu dersin öğretmeni olan “Yamyam” lakaplı Turgut Bey’di.
Bu kısa pantolonlu, bisikletli, saçları erken dökülmüş genç
beden eğitimi öğretmenini ilkönceleri kimse ciddiye almadı.
Ama baktık ki, o bizi ciddiye alıyor, biz de kendimize
çekidüzen verdik.
Artık, bırakın beden eğitimi derslerinin boş geçmesini,
neredeyse tüm zamanımızı beden eğitimi etkinlikleri almaya başlamıştı.
Bu etkinliklere katılmayan tek bir öğrenci yoktu.
Herkes, yapabildiği herhangi bir dalda bir şeyle
uğraşıyordu.
Biz yatılı öğrenciler, gündüzlü öğrencilerden daha fazla
etkinlik gösteriyorduk.
Her gün erkenden kalkıyor, sabah etüt (serbest ders çalışma
saati) öncesi, yaz-kış, yağmur, çamur, kar demeden, Malkayası tarafına giden
taşköprüye kadar koşuyorduk.
Faruk Sükan hep bizimle beraberdi.
Hiç kızmıyor, bağırmıyordu. Daima sakin ve yumuşaktı.
Ama koyduğu kurallardan hiç ödün vermiyordu.
Çok kısa bir sürede, bu genç öğretmenin sihrine kapılmış,
O’nun çekim sahasına girmiştik.
Değişik bir değerlendirme sistemi vardı.
Kimin ne iş yaptığına değil, kimin ne işi nasıl yaptığına
bakıyordu.
O’nun amacı, yetenekli öğrencileri eğitip, çeşitli
müsabakalarda üstün dereceler elde etmek değil, tüm öğrencileri yetenekleri
ölçüsünde bedenen –ve de fikren- eğitmekti.
Amatör sporu dünyanın en etkili eğitim aracı olarak kabul
eder, “Spor sağlık ve eğitim için yapılırsa spordur. Profesyonel spor sadece
çıkar ve sömürü aracıdır” derdi.
Ne yaparsak yapalım öfkelenmiyor, hep yol gösteriyordu.
Son derece müşfik (sevecen), çağdaş, yurtsever, Atatürk İlke
Ve Devrimleri’ne bağlı birisiydi. Öğrencilerin tüm sorunlarıyla ilgileniyordu.
Ben O’nun ilkönce beynimizi, aklımızı eğittiğini,
bilincimizi yükselttiğini ve uygarlaşan aklımızın da bedenimize hükmettiğini
yıllar sonra anlayacak, kavrayacaktım.
Bir tek sigaraya
karşı hoşgörüsüzdü. Amansız bir tütün düşmanıydı. (Babası Hasan Efendi’nin,
tütünle ilgili bir işte çalıştığını sonradan öğrenmiştim)
Çevresindekilerin –özellikle öğrencilerin- sigara içmemesi
için her türlü önlemi almaya çalışırdı.
En büyük silahı ise yarattığı ‘sevgi ortamı’ ydı.
Ben, ‘saygı’ nın ‘sevgi’ ye dayalı olunca değer kazandığını
ilk kez ondan öğrenmiştim.
Kafasını tüm
dogmalara kapatmıştı. Bilimden başka yol gösterici tanımıyordu.
Bu nedenle de –halkı dogmalarla uyutup, onları koyun sürüsü
gibi yönetmek isteyen egemen sınıflarca- mimlenmiş, ‘sakıncalı’ bir insan
olarak görülmeye başlanmıştı.
Ben, öğretmen okulunu bitirip, yurdun çeşitli yerlerinde
çalışırken, zaman zaman Faruk Sükan’la tekrar karşılaştım. İkimiz de aynı
kaderi paylaşıyor ve siyasi iktidarlar tarafından durmadan kentten kente
sürülüyorduk.
8 Temmuz 1965’te 92 üye ile kurulup, hızla gelişerek şube
sayısı 535’e yükselen TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) 20 Eylül 1971 de
kapatıldığında üye sayısı 72 bin civarındaydı. Faruk Sükan da, ben de TÖS
üyesiydik.
Kapatılan sendikamızın yerine 1972’de TÖB-DER (Tüm
Öğretmenler Birleşme Ve Dayanışma Derneği) kurulduğunda ise TÖB-DER’li
olmuştuk.
Faruk Sükan, Tokat Öğretmen Okulu’na biz mezun olduktan
sonra gelen meslek dersleri öğretmeni Lemanser Hanımla evlenmiş, bir kız bir
erkek olmak üzere iki çocuk babası olmuştu.
30 yıl süren meslek yaşamı sırasında bir süre Edirne Milli
Eğitim Müdürlüğü, bir süre de Bakanlık Danışmanlığı gibi görevlerde bulunmuştu.
Aslında Faruk Sükan’ı ünlü yapan sadece onun çok iyi bir
öğretmen olması; ilerici, çağdaş, devrimci, ilkeli oluşu değildi.
Bisiklet sporu, dağcılığı, kayakçılığı ve doğayı koruma
yolunda verdiği uğraş onun çok geniş kitleler tarafından tanınıp sevilmesine
yol açmıştı.
1950’li yılların sonlarında tüm Türkiye’yi bisikletiyle
gezmiş ardından 12 Avrupa ülkesini de yine ayrılmaz parçası olan bisikletiyle
–ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle- dolaşarak Türkiye’nin tanıtılmasına
katkıda bulunmuştu.
Eşi Lemanser Hanım, arkadaşı Necati Diren ve diğer
dostlarıyla beraber 1960’lı yıllarda kurdukları ve yedi yıl süreyle
etkinliklerde bulunan Gençlik ve Çocuk Tiyatrosu’yla Tokat halkına bu konuda
hizmet verdiler.
Faruk Sükan, yine aynı yıllarda, Tokat’ta, Ahmet Yıldız’ın
kurucusu ve sahibi olduğu “Alınteri Gazetesi” yazı kadrosunda yer aldı.
Tokat’ın sosyal tarihini ve kültürünü anlatan bir kitap
yazma amacıyla, bisikletiyle 149 köyü gezerek incelemeler yaptı. Bu çalışmalar
sırasında siyah-beyaz ve renkli olarak çektiği slaytlar (diyapozitifler) bugün
sosyal amaçlı değerlendirilmeyi beklemektedir.
Türkiye’nin hemen hemen tüm dağlarına tırmanan Faruk
Sükan’ı, 1960’larda Erciyes kuzeyinden yedi kırıkla 600 metre yuvarlanırken,
2005 yılında da, yani 78 yaşında iken Ağrı Dağı zirvesinde görüyoruz.
O yaptığı hiçbir etkinlikte kişisel çıkar peşinde
koşmamıştır.
AKUT’un, Dağcılık Federasyonu’nun, kamu yararına kurulmuş
derneklerin ve çeşitli kurumların açtığı kayak kurslarında ücretsiz öğreticilik
görevi üstlenmiştir.
Oryantring sporunun Niksar’a gelip yerleşmesini sağlayarak,
Tokat ve Niksar’ın uluslar arası tanıtımına büyük katkı sağlamıştır.
Faruk Sükan, doğa sporları konusunda son derece gözüpek
birisidir.
Örneğin, Pamukpınar Öğretmen Okulu’nda çalıştığı 1954
yılında, 4 öğrencisiyle beraber, şimdiki adı Ballıca olan, Tokat’ın Pazar
ilçesindeki Abayıl Mağarası’na keşif inişi yapmayı; günümüzden yarım asrı
geçkin bir süre önce (1956 yılında), çadır bezinden yaptığı bir kano ile yanına
6 yaşındaki yeğenini Bülent Beylem’i de yanına alarak Tokat – Turhal arasında
Yeşilırmak’ın Tozanlı kolunda 50 kilometrelik bir raftingi ( sal, kano gibi
motorsuz araçlarla azgın ırmak sularında yapılan spor) kim göze alabilir?
*
Yukarda da belirttiğim gibi Faruk Sükan’ın Türk kamuoyunca
tanınmasına, büyük ölçüde, onun bisikletiyle yaptığı protesto gezileri neden olmuştur.
Güneydoğu Anadolu’da 9 il ve ilçelerinde, Sinop – Anamur
arasındaki 9 il ve ilçelerinde, Trakya’da 4 il ve ilçelerindeki okullarda,
çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yaptığı konuşmalarda, doğanın yok
edilmesini ve çevrenin ölümcül kirletilmesini protesto etmiş; gençleri ve
çocukları yaşam boyu sürdürülebilen sağlık için amatör spora yönlendirmiş,
onları çevreyi ve toplumu en iyi tanımayı sağlayan bisiklet gezilerine
özendirmiştir.
Atatürkçü Düşünce Derneği, AKUT, Doğal Hayatı Koruma
Derneği, Tema Vakfı gibi kuruluşların üyesi olan Faruk Sükan’a 2010 yılında
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından “Şeref Ödülü” verilmiştir.
*
Hep emekten ve emekçiden, doğrudan, iyiden, güzelden yana
olan bu nedenle de sağ iktidarlar tarafından kentten kente, okuldan okula
sürülen ve sonunda emekli olup, şu anda Niksar Çamiçi Yaylası’ndaki evinde
85’lik bir delikanlı olarak yaşamını sürdüren bir eğitim kahramanı Faruk
Sükan’ı saygıyla selamlıyorum.
Sevgili Öğretmenim, biliyorum, siz el öptürmezsiniz.
Ama, sizi hiç unutmayacak olan yetiştirdiğiniz nesil, biz
öğrencileriniz yine de sizin ellerinizden öpüyoruz.
HAMİ
KARSLI-Eğitimci/Yazar
Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.