Bir Doğasever: FARUK SÜKAN

17 yıl önce Faruk Sükan’la ilgili yazdığım bir yazıya şöyle başlamıştım:
Bu Faruk Sükan’ı, sakın bir zamanların İç İşleri Bakanı Dr. Faruk Sükan’la karıştırmayın.
Çünkü, bir eğitim kahramanı olan Faruk Sükan’la, 1960’lı yılların “zehir hafiye” lakaplı politikacısı Faruk Sükan, dünya görüşleri açısından ‘ak’ la ‘kara’ kadar birbirlerinin zıddı olan iki kişidir.
Benim sizlere anlatacağım Faruk Sükan, 1927 yılında, Tokat’ın Malkayası Bağları’nda, yoksul bir göçmen ailesinin beş çocuğunun en küçüğü olarak doğan, yaşamı boyunca ilkelerinden hiç ödün vermeyen bir eğitim emekçisi olan Faruk Sükan!
Kendisini tanıdığımda yıl 1958’di ve o 31 yaşındaydı.
Tokat Öğretmen Okulu son sınıftaydım.
Okulumuz, G. O. P Lisesi Pansiyonu olan binanın bir kısmıydı. Bugünkü Öğretmenevi binasının yerindeydi. Zaten yeni açılmıştı.
Faruk Sükan gelinceye kadar beden eğitimi derslerinde top oynar, bahçedeki akasya ağaçlarının altında veya sınıflarda arkadaşlarla havadan sudan söyleşirdik.
Bir gün o geldi.
Ayağında kısa bir şort, altında –çamurlukları olmayan- ince teker bir bisiklet vardı.
Saçlarının ön kısmı dökülmüştü. Lakabı hemen yayıldı:
Kel Faruk!
O ana kadar en önemli dersimiz matematik ve en çekindiğimiz öğretmenimiz de bu dersin öğretmeni olan “Yamyam” lakaplı Turgut Bey’di.
Bu kısa pantolonlu, bisikletli, saçları erken dökülmüş genç beden eğitimi öğretmenini ilkönceleri kimse ciddiye almadı.
Ama baktık ki, o bizi ciddiye alıyor, biz de kendimize çekidüzen verdik.
Artık, bırakın beden eğitimi derslerinin boş geçmesini, neredeyse tüm zamanımızı beden eğitimi etkinlikleri almaya başlamıştı.
Bu etkinliklere katılmayan tek bir öğrenci yoktu.
Herkes, yapabildiği herhangi bir dalda bir şeyle uğraşıyordu.
Biz yatılı öğrenciler, gündüzlü öğrencilerden daha fazla etkinlik gösteriyorduk.
Her gün erkenden kalkıyor, sabah etüt (serbest ders çalışma saati) öncesi, yaz-kış, yağmur, çamur, kar demeden, Malkayası tarafına giden taşköprüye kadar koşuyorduk.
Faruk Sükan hep bizimle beraberdi.
Hiç kızmıyor, bağırmıyordu. Daima sakin ve yumuşaktı.
Ama koyduğu kurallardan hiç ödün vermiyordu.
Çok kısa bir sürede, bu genç öğretmenin sihrine kapılmış, O’nun çekim sahasına girmiştik.
Değişik bir değerlendirme sistemi vardı.
Kimin ne iş yaptığına değil, kimin ne işi nasıl yaptığına bakıyordu.
O’nun amacı, yetenekli öğrencileri eğitip, çeşitli müsabakalarda üstün dereceler elde etmek değil, tüm öğrencileri yetenekleri ölçüsünde bedenen –ve de fikren- eğitmekti.
Amatör sporu dünyanın en etkili eğitim aracı olarak kabul eder, “Spor sağlık ve eğitim için yapılırsa spordur. Profesyonel spor sadece çıkar ve sömürü aracıdır” derdi.
Ne yaparsak yapalım öfkelenmiyor, hep yol gösteriyordu.
Son derece müşfik (sevecen), çağdaş, yurtsever, Atatürk İlke Ve Devrimleri’ne bağlı birisiydi. Öğrencilerin tüm sorunlarıyla ilgileniyordu.
Ben O’nun ilkönce beynimizi, aklımızı eğittiğini, bilincimizi yükselttiğini ve uygarlaşan aklımızın da bedenimize hükmettiğini yıllar sonra anlayacak, kavrayacaktım.
 Bir tek sigaraya karşı hoşgörüsüzdü. Amansız bir tütün düşmanıydı. (Babası Hasan Efendi’nin, tütünle ilgili bir işte çalıştığını sonradan öğrenmiştim)
Çevresindekilerin –özellikle öğrencilerin- sigara içmemesi için her türlü önlemi almaya çalışırdı.
En büyük silahı ise yarattığı ‘sevgi ortamı’ ydı.
Ben, ‘saygı’ nın ‘sevgi’ ye dayalı olunca değer kazandığını ilk kez ondan öğrenmiştim.
 Kafasını tüm dogmalara kapatmıştı. Bilimden başka yol gösterici tanımıyordu.
Bu nedenle de –halkı dogmalarla uyutup, onları koyun sürüsü gibi yönetmek isteyen egemen sınıflarca- mimlenmiş, ‘sakıncalı’ bir insan olarak görülmeye başlanmıştı.
 
Ben, öğretmen okulunu bitirip, yurdun çeşitli yerlerinde çalışırken, zaman zaman Faruk Sükan’la tekrar karşılaştım. İkimiz de aynı kaderi paylaşıyor ve siyasi iktidarlar tarafından durmadan kentten kente sürülüyorduk.
8 Temmuz 1965’te 92 üye ile kurulup, hızla gelişerek şube sayısı 535’e yükselen TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) 20 Eylül 1971 de kapatıldığında üye sayısı 72 bin civarındaydı. Faruk Sükan da, ben de TÖS üyesiydik.
Kapatılan sendikamızın yerine 1972’de TÖB-DER (Tüm Öğretmenler Birleşme Ve Dayanışma Derneği) kurulduğunda ise TÖB-DER’li olmuştuk.
Faruk Sükan, Tokat Öğretmen Okulu’na biz mezun olduktan sonra gelen meslek dersleri öğretmeni Lemanser Hanımla evlenmiş, bir kız bir erkek olmak üzere iki çocuk babası olmuştu.
30 yıl süren meslek yaşamı sırasında bir süre Edirne Milli Eğitim Müdürlüğü, bir süre de Bakanlık Danışmanlığı gibi görevlerde bulunmuştu.
Aslında Faruk Sükan’ı ünlü yapan sadece onun çok iyi bir öğretmen olması; ilerici, çağdaş, devrimci, ilkeli oluşu değildi.
Bisiklet sporu, dağcılığı, kayakçılığı ve doğayı koruma yolunda verdiği uğraş onun çok geniş kitleler tarafından tanınıp sevilmesine yol açmıştı.
1950’li yılların sonlarında tüm Türkiye’yi bisikletiyle gezmiş ardından 12 Avrupa ülkesini de yine ayrılmaz parçası olan bisikletiyle –ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle- dolaşarak Türkiye’nin tanıtılmasına katkıda bulunmuştu.
Eşi Lemanser Hanım, arkadaşı Necati Diren ve diğer dostlarıyla beraber 1960’lı yıllarda kurdukları ve yedi yıl süreyle etkinliklerde bulunan Gençlik ve Çocuk Tiyatrosu’yla Tokat halkına bu konuda hizmet verdiler.
Faruk Sükan, yine aynı yıllarda, Tokat’ta, Ahmet Yıldız’ın kurucusu ve sahibi olduğu “Alınteri Gazetesi” yazı kadrosunda yer aldı.
Tokat’ın sosyal tarihini ve kültürünü anlatan bir kitap yazma amacıyla, bisikletiyle 149 köyü gezerek incelemeler yaptı. Bu çalışmalar sırasında siyah-beyaz ve renkli olarak çektiği slaytlar (diyapozitifler) bugün sosyal amaçlı değerlendirilmeyi beklemektedir.
Türkiye’nin hemen hemen tüm dağlarına tırmanan Faruk Sükan’ı, 1960’larda Erciyes kuzeyinden yedi kırıkla 600 metre yuvarlanırken, 2005 yılında da, yani 78 yaşında iken Ağrı Dağı zirvesinde görüyoruz.
O yaptığı hiçbir etkinlikte kişisel çıkar peşinde koşmamıştır.
AKUT’un, Dağcılık Federasyonu’nun, kamu yararına kurulmuş derneklerin ve çeşitli kurumların açtığı kayak kurslarında ücretsiz öğreticilik görevi üstlenmiştir.
Oryantring sporunun Niksar’a gelip yerleşmesini sağlayarak, Tokat ve Niksar’ın uluslar arası tanıtımına büyük katkı sağlamıştır.
Faruk Sükan, doğa sporları konusunda son derece gözüpek birisidir.
Örneğin, Pamukpınar Öğretmen Okulu’nda çalıştığı 1954 yılında, 4 öğrencisiyle beraber, şimdiki adı Ballıca olan, Tokat’ın Pazar ilçesindeki Abayıl Mağarası’na keşif inişi yapmayı; günümüzden yarım asrı geçkin bir süre önce (1956 yılında), çadır bezinden yaptığı bir kano ile yanına 6 yaşındaki yeğenini Bülent Beylem’i de yanına alarak Tokat – Turhal arasında Yeşilırmak’ın Tozanlı kolunda 50 kilometrelik bir raftingi ( sal, kano gibi motorsuz araçlarla azgın ırmak sularında yapılan spor) kim göze alabilir?
*
Yukarda da belirttiğim gibi Faruk Sükan’ın Türk kamuoyunca tanınmasına, büyük ölçüde, onun bisikletiyle yaptığı protesto gezileri neden olmuştur.
Güneydoğu Anadolu’da 9 il ve ilçelerinde, Sinop – Anamur arasındaki 9 il ve ilçelerinde, Trakya’da 4 il ve ilçelerindeki okullarda, çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yaptığı konuşmalarda, doğanın yok edilmesini ve çevrenin ölümcül kirletilmesini protesto etmiş; gençleri ve çocukları yaşam boyu sürdürülebilen sağlık için amatör spora yönlendirmiş, onları çevreyi ve toplumu en iyi tanımayı sağlayan bisiklet gezilerine özendirmiştir.
Atatürkçü Düşünce Derneği, AKUT, Doğal Hayatı Koruma Derneği, Tema Vakfı gibi kuruluşların üyesi olan Faruk Sükan’a 2010 yılında Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi tarafından “Şeref Ödülü” verilmiştir.
*
Hep emekten ve emekçiden, doğrudan, iyiden, güzelden yana olan bu nedenle de sağ iktidarlar tarafından kentten kente, okuldan okula sürülen ve sonunda emekli olup, şu anda Niksar Çamiçi Yaylası’ndaki evinde 85’lik bir delikanlı olarak yaşamını sürdüren bir eğitim kahramanı Faruk Sükan’ı saygıyla selamlıyorum.
Sevgili Öğretmenim, biliyorum, siz el öptürmezsiniz.
Ama, sizi hiç unutmayacak olan yetiştirdiğiniz nesil, biz öğrencileriniz yine de sizin ellerinizden öpüyoruz.

  HAMİ KARSLI-Eğitimci/Yazar

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Cahit Külebi Şiirinde Tokat ve Anadolu Motifleri-Hami Karslı