Cahit Külebi Şiirinde Tokat ve Anadolu Motifleri-Hami Karslı
Tokat ve yöresi -
eğer doğru tespit edebilmişsem-
Külebi’nin tam altı şiirinde
geçer. Ancak Tokat ilinin Zile, Niksar, Artova gibi çeşitli ilçeleri Külebi’nin
sadece şiirlerinde değil, anı yazılarında da sıkça işlenmiştir. “İçi Sevda Dolu
Yolculuk” ve “Şiir,Her Zaman” adlı
kitaplarında “Bir İşkence Ustası”, Çamlıbel’de Top Yapıldı”, “Adalet Pee”,
“Fadlılı Ali Çavuş”, “Niksar’da Bir Dâhi”, “Feryadi İsmail Hakkı Bey”,
“Doğuştan Ozan Eşcinsel Biri”, “Atlar” adlı
yazılarında hep çocukluk ve ilkgençlik yıllarını geçirdiği Tokat yöresine ait anı ve gözlemlerini
anlatır. Düzyazıların hepsinde okuyucuyu hemen içine alan bir şiirsellik
vardır. Bu Külebi’nin kullandığı dile egemen oluşundan kaynaklanır. O - şiirlerinde olduğu gibi- anı yazılarında da kullandığı sözcüklerin arı olmasına ve yazıya bir müzik katarak adeta o düz yazının
bir mensur şiir havasına bürünmesine özen gösterir.
Külebi’nin, içinde Tokat yöresine ait motifler bulunan ilk
şiiri “İstanbul” adını taşır. 1939 yılında yazdığı bu şiiri, ilk baskısını 1946
yılında yaptığı “Adamın Biri” adlı kitabına koymuştur.
İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar’da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti.
Yine kamyonlar kavun taşır,
Fakat içimde şarkı bitti.
1939
(Adamın Biri’nden)
Külebi
ilkokulun 1. ve 2. sınıflarını o zaman ilçe olan Çamlıbel’ de okumuştur.(İçi
Sevda Dolu Yolculuk, s. 13) 1929 yılında
Niksar Gazi Ahmet Danişmend İlkokulunu bitirdiğine göre ve Sivas Lisesi’nde okuduğu yıllar da
tatillerde Niksar’a geldiği düşünülürse, Külebiler en az dokuz yıl Niksar’da
oturmuşlardır. Külebi, bu şiiri üniversite son sınıfta iken 1939 yılında yazmıştır.
Şiirde
Anadolu’dan gelip, büyük kentin kalabalığına karışan bir delikanlının
yalnızlığı, büyük kentlerdeki yaşam tarzının şekillendirdiği insanların
Anadolu kasabalarındaki yaşayanlardan farklı oluşu; taşradan gelen o coşkulu gencin İstanbul’daki
iç sıkıntısı, karamsarlığı dile getirilmektedir. Üniversitede okuyan genç
Külebi geride bıraktığı gençlik aşkını düşünmekte, yaşadığı değişimden
mutsuzluğunu dile getirmektedir. Külebi’nin şiirlerindeki kent-doğa ilişkisine
değinen Hilmi Yavuz şöyle diyor: “
Külebi’nin büyük şehir karşısındaki konumu , doğayı olumsuzlayan istiarelerle
bildirilir. Doğaya, doğal olana karşıttır büyük şehir; bu yüzden şairi ürkütür,
doğal olanı özletir. Büyük şehirle iletişim kurulamaması , şehrin doğal olmayan
işaretler taşımasındandır. Şehir karadır, kır mavi; kara boyalı Cebeci köprüsü,
Külebi’ye ‘mavi rüzgârların estiği’,
‘bıldır gezdiği’ tarlaları özletir.”
Külebi’nin
içinde Tokat’la ilgili motiflerin
bulunduğu ikinci şiiri yine ilk kitabı
olan “Adamın Biri” ne aldığı ve 1947 yılında yazdığı 3 bölümlük “Kadınlar” şiirinin 3. bölümüdür.
Külebi “Şiir
Yöntemim” adlı şiirinde bizlere ‘şiir anlayışı’ ile ilgili bilgiler verir. Bu
şiir şöyledir:
Kimse yazmamı
istemedi/ Beş yaşında kendim
başladım/ Bu yüzden düşkünlüğüm yok/
Ayda yılda bir anımsarım //
Saçılır kır çiçekleri/
Ağzımı açtığım zaman/ Sonra
birleşir üçü beşi/ Birer gümüşten mızrak
olur/ Gökyüzüne doğru atılan//
En çok yurdumdan söz ettim/
Doğayla insanla içli dışlı/
Sevinçler, acılar, özlemler/
Hepsi de çatal dişli //
İlk ustam oldu benim halk/
Belleğimde akıp giden ırmak/
Köylü diliyle türkü çağırdım/ Onlarla gülüp ağlayarak //
İkinci ustamsa
doğa/ Şiirlerimde alın terim/ Bozkır türküsüyle doldu ciğerlerim/ Taşları düzleyen rüzgâr gibi/ Doğayla yontuldu dizelerim//
Üçüncü ustamdı kadınlar/
Tek göze yaşantıya/ Kaynar
dururlar semaver gibi/ Onlar öğretti
bana sevgiyi/ Gözleri çıra gibi yanar/
Ak badem olur tenleri/ Güvercin kanadına
benzer elleri//
Eritip yüreğimdeki sevgiyi, acıyı, özlemi/ Kurşun döker gibi döktüm tası/ Her biri bir başka biçim aldı/ Oyunlarda şeytanların aynası//
İşte doğrusu, söz gelimi/
dokuyup yol üstüne attıklarım/
Birer küçük köylü kilimi//
Bu şiirden de anlaşılacağı gibi Külebi’nin ilk ustası içinde yaşadığı halkı, ikici
ustası üstünde yaşadığı yurdunun doğası,
üçüncü ustası ise onun “içini bir güneş
gibi ısıtan” kadınlardır.
Birinci bölümde “çiçeklenmiş narin ağaçlara” “fıkır fıkır
kaynayan semaverlere” “yumuşak tüy döşeklere” benzettiği kadınları ikinci
bölümde davranışlarıyla, iç dünyalarıyla ele alıyor. Şiirin üçüncü bölümünün
başlangıç dizelerinde ise şöyle diyor:
KADINLAR III
Sade bunlar mı Cahit Külebi!
Doğup büyüdüğün Niksar’da
Kadınlar görmedin mi?
Kaybolur gider sanırdın
Tarla çapalarken güneş altında;
Karanlık odalarda tütün dizerken
Yanıp sönerdi ıslak ıslak
Yeşil tütün renginde gözleri.
1947
(Adamın Biri’nden)
Külebi
şiirini daha sonra çeşitli yörelerin kadınlarından, onların ezilmişliklerinden,
sessiz ve sabırlı oluşlarından söz ederek bitirir.
Cahit
Külebi’nin Tokat’la ilgili üçüncü ve
dördüncü şiirleri, ilk baskısı 1954 yılında yapılan “Yeşeren Otlar” adlı
kitabına ard arda koyduğu “Tokat’a
Doğru” ve “Tokat’a Girerken” adlı
şiirleridir. Çocukluk günlerinin anılarıyla
gözleri yaşararak yazdığı bu şiirler
şöyledir:
TOKAT’A DOĞRU
Çamlıbel’den Tokat’a doğru
Tozlu yolların aktığı ırmak!
Ben seni çoktan unuttum,
Sen de unuttun mu, dön geri bak..
Atların kuyruğu düğümlü,
Bir yandan yağmur yağar, ıslak…
Bir yandan hamutlar şak şak eder,
Bir yandan tekerler döner, dön geri bak.
Orda, derenin içinde
İki üç akçakavak..
Tekerler döner, başım döner,
Kavaklar yeşeriyor dön geri bak.
Orda, derenin içinde
İki üç çırılçıplak
Alçacık damı düşündükçe
Gözlerim yaşarıyor, dön geri bak .
Irmaklar gibi uzaklaşır
Bir türkü kadar uzak
Tekerler iki çizgi bırakır,
Hamutlar şak şak eder, dön geri bak.
1949-1954
(Yeşeren
Otlar’dan)
TOKAT’A GİRERKEN
Tokat’a girerken bir derin
Vadi var her taraf yeşil,
Tokat’a girerken bir derin
Vadi var her taraf yeşil.
Ben hep gece geçtim oradan
Bir su gibi dibinden ekinlerin.
Sessizlik orda çın çın öter,
Tarlalar yavaşça dalgalanır.
Sessizlik orda çın çın öter,
Tarlalar yavaşça dalgalanır.
Ne kin, ne haset, ne başka şeyler!
Çünkü insanlar uzaktadır.
Kıyıda bir değirmen, sahibinin
Sakalından daha ak damı,
Kıyıda bir değirmen, sahibinin
Sakalından daha ak damı,
Çördükler, cevizler, iğdelerin
Gidin bakın gölgeleri orda mı?
Alın beni, bırakın o vadiye
Belki yüzyıllarca
yaşarım.
Alın beni, bırakın o vadiye
Belki yüzyıllarca yaşarım.
Şu bizim Külebi n’oldu diye
İsterse sormasın ahbaplarım.
1949-1954
(Yeşeren
Otlar’dan)
Cahit Külebi,
“Çamlıbel’de Top Yapıldı” adlı anı yazısında, babasının memuriyeti nedeniyle
bir müddet kaldıkları Çamlıbel’den söz eder. Anlattıkları bu iki şiirin
yazılmasıyla ilgili ipucları verir:
“… O sırada,
bugünkü Çamlıbel bucağı ilçeydi. Artova adını taşıyordu. Kendisine yakışan
Çamlıbel adına sonradan kavuştu. Kasabanın ortasından Sivas-Tokat yolu geçerdi. Halkın çoğunluğunu
Doğu Anadolu göçmenleri oluştururdu. Daha az olarak Rumeli göçmenleri de vardı.
(. . .) Biz yolun üstünde, kasabanın çıkış yerinde boş bir handa otururduk.
Hanın avlusu çok genişti. Ortasında bir kuyu vardı. Önünde de gürül gürül akan
bir ark. İlkokulun birinci ve ikinci sınıflarını hanın yanındaki ilkokulda
okudum. Hanın avlusunda çoğu zaman tek başıma oynardım. Köprüler, kubbeli
fırınlar yapardım. Babam bir oyuncak değirmen yaptırmıştı. Kalıp kalıp söktüğüm
çimlerle taşları besleyerek arığa set yapardım. Yerleştirdiğim oluk, değirmenin
çarkını, taşlarını döndürürdü. Sahici bir değirmen gibi.(…) Şapka devrimi biz
ordayken yapıldı. Şeyh Sait başkaldırısında tabur tabur askerlerimiz oradan
geçti. Atatürk’ü Latife Hanımı yine bizim okulun önünde gördüm.(…)
Anlatılanlardan Külebilerin 1924 ve 1925 yıllarında Çamlıbel’de
kaldıkları anlaşılıyor. 8-9 yaşlar çocukluğun en unutulmaz yaşlarıdır. O günün
koşullarında doğanın ortasında, biraz yalnız ama çevresindeki göçmen
çocuklarından -babası memur olduğu
için- daha farklı olan, oyuna da zaman
ayırabilen birisidir küçük Külebi. Oradaki yaşamını hiç unutmaz. Bu iki şiir o
çocukluk günlerinden anılar taşır. Biraz yalnızlık, biraz hüzün kokan ama doğa
sevgisiyle dopdolu şiirlerdir bunlar. Büyük kentlerdeki sıkıntılar, insanların
kindarlıkları, fesatlıkları, kıskançlıkları orada yoktur. Külebi çocukluk
yıllarının huzurlu ortamını arar.
Külebi’nin Tokatl’a ilgili olarak
yazdığı 5. şiir yine çocukluk anılarıyla doludur. “Süt” isimli kitabına aldığı
bu pitoresk şiirde “yurdum” dediği yeri
tanımlar. Diğer şiirlerinde olduğu gibi bu şiirinde de Cahit Külebi adeta
elinde fırçasıyla bir doğa resmi yapar. Bu şiirde çocukluktan ilk gençliğe
doğru yürüdüğü yıllara ait duygu ve düşünceleri vardır. İç dünyasındaki inişler, çıkışlar – hüzünler, coşkular ve
özlem daha belirgindir.
YURT
Tokat’la
Niksar arasında
Bir küçük ev görünür uzaktan.
Kütükten duvarlı, önünde çeşme akar,
Yeşermiş gibi topraktan.
Yağmur yağar camlarına dökülür.
Benim yüzümdür çizilen camlarda.
Yalnızlığın sesidir, rüzgâr değil,
Gürgen ağaçlarında.
Allı güllü çiçekler
Elimle dikilmiş bahçesine.
Yürürsem hepsi koşar ardımdan
Çocuklar gibi delicesine.
Gel dere, ak, derim, gürül gürül,
Dağdan aşağı akar gider.
Hayal kurmak isterse canım,
Bulutlara bir seslenmek yeter.
Bir uçurtma gelir uzaktan
Yorulmuş, ince, nazlı,
Gülüşler, haberler, hasretler
Gözyaşları içinde gizli.
Siz baksanız bir şey göremezsiniz.
Benim yurdumdur orası.
Ardıçlar, gürgenler, tozlu yollar…
Tokat’la
Niksar arası.
1954-1964
(Süt’ten)
Okullardaki
ders kitaplarında çokça yer alan bu şiirde, Behcet Necatigil’in dediği gibi
“Bir yurt köşesinin manzara ve insan gerçeğini, modern bir biçim ve yeni bir
romantizmle yaşatış, anılarla güçlü içten bir duyarlık” görülür.
Kendisinden
iki yaş küçük olan Ceyhun Atuf Kansu, Külebi’nin Türk Dil Kurumu’nda uzun
yıllar beraber çalıştığı bir arkadaşıdır.
Gençlik yıllarında birbirlerini pek anlamamalarına karşın, sonraki yıllarda
birbirlerini çok sevmişlerdir. Ceyhun Atuf Kansu’nun doktor olarak Turhal Şeker
Fabrikası’nda çalıştığı yıllar yazdığı ‘Zile’ adlı şiiri Külebi’ye adaması Külebi’yi sevindirmiştir. Külebi de
onun, üne, gösterişe değer vermeden kendisini ülkesine adayışını ve özellikle
1946’dan sonra yayımladığı eşsiz şiirlerini çok sever ve Cemal Süreyyanın Onun
için söylediği “O şiirimizincumhurbaşkanıydı” sözüne katılırdı.
Ceyhun Atuf
Kansu 17 Mart 1978’de -59 yaşında- ölünce çok üzülmüş ve arkasından bir ağıt
yazmıştı. Ayrıca “İçi Sevda Dolu Yolculuk” ta onu anlatan bir anı yazısı da
vardır. Külebi’nin yazdığı ağıtta da “Turhal” ilçemiz geçer. Şiirin başlığı:
CEYHUN ATUF KANSU İÇİN KÖYLÜ BİÇEMİNDE AĞIT’ dır.
Ceyhun kardaş sen bu elden gideli
Dağlarım yıkıldı, çöllerim bomboş.
Söğütlü dereler, iğdeli beller,
Kuraktan çatlamış göllerim bomboş.
Turhal yöresinden, Yıldızeli’nden,
Çocuktan, büyükten, kızdan, gelinden,
Kurtarmıştın sayrılığın elinden,
Şimdi sayrı kaldım, ellerim bomboş.
Her sevdiğin şeye sen gülüm derdin,
İnsanları bebe gibi severdin,
En sonunda kendi yüreğin verdin,
Kırıldı dallarım, güllerim bomboş.
Külebi der ölüm gelir yavaştan,
Ben de bıktım bu anlamsız savaştan,
Dağdaki geyikten, gökteki kuştan
Beter oldum, telim teleğim bomboş.
1978
(Yangın’dan)
Cahit
Külebi’nin, içinde çocukluğunu yaşadığı Tokat’tan ve ilçelerinden bahsettiği
başka bir şiir var mı, ben bilmiyorum. Ancak onun şiirlerini değerlendiren tüm
edebiyatçılar ve edebiyat tarihçileri
şu noktada birleşiyorlar:
“O, bazen
kötümser de olsa, esasen sıcak, sevimli yerine göre gurbet ve hasret kokan
canlı bir memleket edebiyatı oluşturmuştur.
Onun çocukluk
ve ilk gençlik günlerinden gelen intibaların ağır bastığı şiirlerinde insanı
bıktırmayan, oldukça serbest, fakat yine de kendisini hissettiren bir dil musikisi vardır.
Onun,taklide
kaçmadan âşık edebiyatına yaklaşan sade, rahat, kolay bir söyleyişi vardır.”
Ben
tekrar Cahit Külebi’yi kaybedişimizin 10. yılında O’na “ışıklar içinde yat” derken hepinize saygılar sunuyorum.
*Hami Karslı
Yorumlar
Yorum Gönder
Hakaret içeren ve düzgün Türkçe ile yazılmayan yorumlar yayınlanmayacaktır.